DELALO

Delalo’nun Hayatı tam bir dramdır. Zilan deresinin beş yaşındaki bütün çocukları gibi ömründe ceset görmemiş, hatta ölüden söz edilmesinden bile korkan küçük bir kızdı Delalo. Geceleri evinden dışarıya bakmaya korkuyordu. Dereyi boydan boya kaplayan orman ayıları, kurtları ve diğer yırtıcı hayvanları saklıyordu. Birçok da tilki vardı. Delalo gece ya da gündüz annesinden ayrılmamaya çalışıyordu. Korkuyordu çünkü. Birgün gelecek hepsini aynı anda göreceği aklının ucundan bile geçmezdi. Nereden bilecekti. Daha birkaç dakika önce beştaş oynayan, oyun arkadaşlarının üzerine birer ceset olarak yığılacağını. Kendisini erkeklerin göz ucundan koruyan babası, ayağına diken batsa gözyaşıyla çıkaran annesi, kardeşleri, hiç biri yoktu artık. Hepsi birer ceset olmuştu. Üstelik kanları kendi kanına karışmıştı. Gecenin zifiri karanlığından gelen kurt ulumaları ve köpek havlamaları bu ormanda kendisini yapayalnız yakalayabilirdi. Hemen yanındakinin, kendisine korkuyla bakanın, bir erkek olmasından korktu. Babası ne demişti? “Asla erkeklerin gözlerine bakmayacaksın!” Uzaklaşmak istedi oradan. Ama nereye gidecekti. Birazdan kan kokusunu alan kurt sürüleri buraya dolacaktı. Bütün desteklerini kaybeden küçücük bir kızdı artık. Çaresiz bekledi. Ölüm vadisinin ölüleri arasında çaresizdi. Ölmek yaşamaktan daha kolay geliyordu kendisine. Açtı. Bir ara açlığı aklına geldi. Karanlıktı. Korkuyordu. Gözleri kocaman açılmış kadınlar, yüzlerinde acı okunan genç kızlar, delikanlılar ve çocuklar. Bir de ara sıra kıpırdadıkça inleyen yaralılar vardı. Ne kadar da engellese sonunda uykusu bütün düşüncelerine ve korkularına galip geldi. Uyudu.

Sabah gözlerini açtığında etrafta ölüm sessizliği vardı. Kalktı. Suya baktı. Kan akıyordu. İçmek istedi. İğrendi. Kanlı su değil adeta kandı bu akan. Midesi bulandı. Kusacak gibi oldu. Fakat kusamadı çünkü boştu midesi. Açtı çünkü. Ölülere baktı. O kadar çoktu ki. Her biri bir kaç yerinden yaralanmıştı. Kiminin gözleri dışardaydı. Kiminin yüzünün yarısı yoktu. Ölmüşlerdi ama kendisinden yardım ister gibi bakıyorlardı. Korktu bu gördüklerinden. Ağladı. Ağladı. Ağladı…

Kiminin gözüne, kiminin yüzüne, gözlerine gelmişti kurşunlar. Kiminin bağırsakları dışardaydı. Köpekler çekmiş bu bağırsakları öbür ölülerin diğer organlarıyla karıştırmıştı. Tanınmaz haldelerdi. Korkunçlardı. Ağlamaktan yorulmuştu. Ağlamakta zorluk çekiyordu artık. Güldü. Bütün gücü ile güldü. Korkuyordu. Korkudan gülüyordu. Ağlama ve gülme sırasını şaşırmıştı. Artık bilmiyordu. Ağlıyor muydu, gülüyor muydu? Canhiraş bir sesle, kulakları sağır edercesine bağırdı. Kimsenin duyduğu yoktu. Kendi sesinden ürktü. Oradan kaçtı. Arkasına bakmadan kaçtı. Gücü yettiğince kaçtı. Dere yatağını izleyerek aşağı doğru kaçıyordu. Uzaktan bazı insanlar gördü. İçinden bir ses onlara doğru koş dedi. Fakat elinde tüfek olan diğerlerini düşündü. Onlar kendilerini öldürmüşlerdi. İnsanlar onları öldürmüşlerdi. Korktu insanlardan. Onu da öldüreceklerdi. Kaçtı, kaçtı. Köpekler kovaladı kendisini. Parçalayacaklardı onu. İnsan etine alışmışlardı. Onu da yiyeceklerdi. Kaçtı köpeklerden. Nasıl kurtuldu o da bilmiyordu. Tam köpeklerden kurtulmuşken bir çukura düştü. Yuvarlandı. Her tarafı ağrıyordu. Bacağı kanamış, bileği burkulmuştu. Aldırmadı. Kaçmaya devam etti. Kaçtıkça daha çok korkuyor, korktukça daha fazla kaçıyordu. Düştü. Düştüğü yerde hareketsiz kalakaldı. Kendinden geçmişti.

Her şey onun aleyhine işliyordu. Korkuları o kadar büyüdü ki. Kaybetmişti kendini. Kendine geldiğinde yürümeye başladı. Yürüdü. Bir şey düşünemiyordu. Annesi vardı aklında. Babasının, kardeşlerinin yaptıkları vardı. Hayalleri vardı sadece. Ağlayacağı yerde gülüyordu artık. Konuştu onlarla. Annesi ona yemek verecekti. Ama önce ekmek pişirmesi gerekiyordu. O evin önünü süpürecekti. Sonra nerede olduğunu fark etti. Issız bir yoldaydı. Nereye gidiyordu. Kime gidecekti. İnsanların seslerini duydu. Uzaktan geliyordu. Korkudan saklandı. Onlar gelip geçinceye kadar da çıkmadı. Devam etti. Nereye gittiğini bilmeden gidiyordu. Bazen yanından geçtiği ağaçların arkasından ne olduğunu bilmediği hırıltılar geliyordu. Ayı mıydı? Kurt muydu? Bu düşünceler içinde kendinden geçmiş, yine bayılmıştı.

Uyandığı zaman korkuları, hayalleri, ormanlar, açlık ve susuzluk her şey üstüne üstüne geliyordu.

Bu durumda herkes ne yapardı. Kafayı yerdi her halde. O da öyle yaptı, kafayı yedi. Hareketleri dengesizdi. Ne yaptığını bilmiyordu. Bilmesinin bir önemi de yoktu zaten.

Macerası daha yeni başlayacaktı. Babasının Delal’ıydı o. Bundan sonra Delalo olarak sürdürecekti yaşamını. Birinin evine girdi. Hırlı mıydı hırsız mıydı? Saçları karmakarışık hareketleri dengesiz, kirler ve tozlar içinde, kafayı yemiş olan bu küçük kızın kim olduğunu anlamak istediler. Masumdu. Küçücük bir kaçaktı. Nereden kaçmış olabileceğini tahmin ettiler. Acıdılar haline.

Halim Hoca bir imamdı. Evine aldı. Ona bir yer ayarlattı. İyi bir yer olmasa da idare etsindi. Yemek verdi. Öldürmedi açlıktan. Barınacak bir yer buldu gariban. Mahallenin çocukları dalga geçiyordu kendisiyle. Sabahları kalktı. Akşama kadar kim ne verirse onu aldı, getirdi ve bu adamla paylaştı. Ona sığındı Delalo. Mahallenin çocukları peşine takılıyor, sığındığı bu adam hakkında hoş olmayan şeyler söylüyorlardı. Çok kızıyordu onlara.

“Helîm Xoce Mirîye, Qalibê Sabûn dizîye”

Bunu duyduğuna kızıyordu. Onlara dönüp taş atıyor ve şöyle diyordu:

“Bira bavê we bimre. Bira diya we bimre!” “Silo bimre, Ûso bimre.” Silo ile Ûso onun akrabalarıydı. Sahiplenmediler. Üstelik dalga geçenlerin içinde Ûso ve Silo’nun çocukları da vardı. Kaderin bir cilvesiydi. Kendi akrabalarının kendisiyle dalga geçtiği bir yaşamda ilgisiz bir adam kendisine kucak açmıştı. Kendisine kucak açan bu adamla kendisine sahip çıkması gereken akrabalarının çocukları dalga geçiyordu işte.

Başkasının merhametine sığınarak, insafına ve vereceği bir dilim ekmeğine tav olarak sürdürdüğü o masum, taze ve ürkek yaşamını “derezemi” denen bir yerde katil ruhlu ırz düşmanlarının elinde sonlandıracaktı. Erciş’li bu katiller deli dedikleri bir kızdan ne istemişlerdi. O bir Kürt’tü. Kürtler için hazırlanan bir katliamın deli de olsa bir tanığıydı. Katledilmekten kurtulmuştu. Sahipsizdi. Ortalıkta idi. Irzı da kendisi gibi korunmasızdı. Bir deliyi becermek ve öldürmek kimsenin ilgisini çekmeyecekti. Çekmedi de..

Yaşama gözlerini acı ile kapatırken son hissettiği kimsenin dokunmaya kıyamadığı bedeninin üzerinde tepinen sarhoşların yüzüne gelen salyalarıydı. Kaderi onu Zilan cenderesinden almış fakat Derezemide ırz düşmanı katillerin eline vermişti.

İŞLER, İ. (2015). Zilan Dosyası 2. Van: Sîtav.